Geriye dönüp baktığımızda 1800’lü yılların dünyasında bilimsel araştırmaların ve keşiflerin merkezinin İngiltere olduğunu görürüz. Zenginleşen İngiliz Krallığı dünyanın dört bir yanına hem ticari hem bilimsel amaçlı seferler düzenliyor. Bu seferlerde elde edilen bilgilerin bilim tarihinde nasıl büyük değişimler yarattığını, mesela Darwin’in Beagle gemisiyle yaptığı yolculuğa baktığımızda, görüyoruz.
Ama kimi zaman bu seferlerin beraberlerinde getirdiği sorunlar da oluyor. 1850’li yıllarda giderek daha çok iskana açılan Amerika kıtasından İngiltere’ye getirilen asma fidanlarında farkına varılmayan davetsiz zararlılar vardır. Daha sonradan ‘üzüm filokserası’ olarak adlandırılan bu davetsiz zararlılar önce İngiltere’deki bağları hallaç pamuğu gibi atarlar, sonra hızlarını alamayıp ana karaya geçer ve başladıkları işe Fransa’da devam ederler.
1860’lı yıllarda başlayan filoksera salgını 1875 yılına kadar Fransız bağlarının %40’ını yok eder. Sorunun kaynağının bulunmasından sonra daha önceden Amerika’ya götürülmüş olan eski dünya asmalarının bu kez filokseraya bağışıklık kazanan yeni jenerasyonlarının tekrar Avrupa’ya getirilmesi ve dikilmesi gerekir. Anlayacağınız Amerika kıtasının yerel üzüm asmaları filoksera felaketini başlatmış, kurtuluşu da Amerika’ya gidip gelen asmalar sağlamıştır.
Filoksera felaketinden sonra bağcılık konusundaki değişim yalnız zararlıyla mücadeleyle sınırlı kalmamış. Fransa’daki karışık asma türlerinden oluşan bağlar tek tip üzüm bağlarına dönmüş, fidan dikimlerinde bitkilerin birbirlerine uzaklıkları yeni kurallara bağlanmış. Ama o dönemde meydana gelen bu değişimler kimi üzüm türlerinin giderek daha az yetiştirilmesi sonucunu doğururken bazı üzümlerin de şarap üretiminde hakimiyet kurmasına fırsat yaratmış. Bazı bölgelerdeki bağlık alanlar filoksera sonrasında yeniden ekilmediği için toplam bağ alanı yüzölçümü olarak daralmış.
Filoksera, ilerleyen yıllarda bizim yaşadığımız topraklara da ulaşmış. Osmanlı yönetimi önce varlığını kabul etmese de özellikle Aydın yöresindeki bağlarda yayılması üzerine 1886’da filokserayla mücadeleye başlamış. Daha sonra İstanbul’da Erenköy ve Kızıltoprak, İzmir’de Urla ve Seydiköy ve Manisa fidanlıkları kurulmuş ve bu fidanlıklara Amerika’dan getirilen dirençli asmalar dikilip yerli cinsler aşılanmış. Sonra da sağlıklı fidanlar dileyen bağcılara ücretsiz dağıtılmış.
Bugün WAYANA Şarap Menüsünde servis ettiğimiz şarapların arasında belki de zamanında bu fidanlıklarda aşılanmış asmaların torunlarının üzümleri var. Artık filokserayı nasıl kontrol edeceğimizi biliyoruz ama gezegenimizi hoyratça kullanmamızla hızlanan iklim değişikliğini nasıl kontrol edeceğimizi henüz bilmiyoruz. Dileyelim büyük kayıplara uğramadan bu süreci de durdurmayı başaralım.