Şarap konusunda yayıncılık yapan kuruluşların düzenli olarak yeniledikleri başlıklar arasında yeni şarap bölgelerine daima yer verilir. Forbes dergisinin 2024 yılında yükseliş gösteren yeni şarap bölgeleri sıralamasında Amerika’dan dört bölge (Finger Lakes, Long Island, Vermont, Michigan) ile Kanada, Ermenistan, Macaristan, Japonya ve Patagonya vardı. 2025 yılında yenilenen listeye Avrupa’dan Kuzey İngiltere, İskandinavya ve Azor bölgelerinin eklendiğini görüyoruz. Ülke olarak adı geçen şarap bölgeleri arasında gözlerimiz Türkiye’yi arasa da bugüne kadar bulmak mümkün olmadı.

TÜRK ŞARAP DÜNYASININ AYIRT EDİCİ YANLARI
1960’lı yıllarda Stanford’da ortaya çıkan SWOT analizi hemen her yapı için kullanılabilecek bir değerlendirme modülü. Türk Şarap Sektörü’nü SWOT analiziyle değerlendirdik.
Bu analizde incelenen yapının Strengths (güçlü yanlar), Weaknesses (zayıf yanlar), Opportunities (fırsatlar)ve Threats (tehditler) açılarından değerlendirmesi yapılır. Bu dört kriterin baş harfleri, analizin adını verir: SWOT
Bu başlıklardan iki tanesi, Türk Şarap Sektörünün ufkunda ışık olup olmadığını görmemize fırsat verecek. Aşağıda önce Türkiye’nin güçlü yanlarını (yani strength başlığının ögelerini), sonra da önündeki fırsatları(yani opportunities başlığının ögelerini) ele alacağız.
TÜRKİYE’NİN GÜÇLÜ OLDUĞU YANLAR
- Sahip olduğu bağ alanı (Dünyada beşinci sırada)
- Vitis Vinifera üzüm çeşitliliği
- Az sayıda ama yetkin özel sektör üreticisine sahip olması
- Şaraplık üzüm çeşitliliğindeki düzenli artış
- Yeni yeni filizlenen bağ ve şarap rotalarının yer aldığı kültür ve gastronomi turizmi
- Anadolu’nun şarap tarihindeki yerinin getirdiği büyük avantaj
TÜRKİYE’NİN ÖNÜNDEKİ FIRSATLAR
Ülkemizin şarap sektörü açısından zayıf yanlarının neler olduğu kısmının en başında kamu gelmektedir. Bu konuda içinde bulunduğumuz dönem ve şartlarda iyileşme sağlanması olası görünmemektedir. Bu, çok büyük bir eksikliktir ama şimdilik durum budur.
Bu yazıda sizleri, var olan güçlü yanlarımızın yarattığı fırsatları, devlet desteği olmadan, nasıl hayata geçirebileceğimizi düşünmeye davet ediyoruz.
Bağ alanımızın büyüklüğü bize nasıl bir fırsat yaratabilir?
Türkiye, dünyanın en büyük üzüm üreticilerinden birisi. Kurutulmuş üzümde dünya lideri. Üzümün, distile alkol dahil, alkollü içecekler endüstrisinde kullanılan kısmı yaklaşık %10-12 arasında. Bunun yalnızca dörtte biri şarap yapımında kullanılıyor. Dolayısıyla üzüm üretimi içinde şarabın alabileceği payın büyümesinin önünde hiçbir engel yok.
Vitis Vinifera üzüm çeşitliliğindeki zenginlik ne sağlayabilir?
Kayıtlı Vitis Vinifera çeşidi açısından dünya lideri İtalya kabul edilir. İtalya’nın 545 çeşit, onu izleyen Fransa’nın 210 tescilli üzüm çeşidi vardır. İtalya’nın 350 çeşit üzümü, aktif olarak şarap yapımında kullanılır.
Türkiye’nin Tekirdağ Bağcılık Enstitüsü kayıtlarında 1.459 kayıtlı üzüm çeşidi vardır. Bu brüt sayıdan eşanlamlı ve tekrar edenler çıkarıldıktan sonra geriye yaklaşık 850 üzümün kaldığı tahmin edilmektedir. Bu sayı, İtalya ve Fransa’nın toplamından daha büyüktür.
Türkiye’nin talihsizliği kayıtlı üzümlerle ilgili tescil işlemlerinin diğer Avrupa ülkelerindeki gibi yürütülememesi ve üzümlerden kaç tanesinin şarap yapımına elverişli olduğunun bugüne kadar tespit edilememiş olmasıdır.
Az sayıda ama yetkin üretici olmasının avantajı var mıdır?
Türkiye’de aktif üretim yapan işletme sayısı 200 civarında. Ülkenin düşük iç tüketiminden ötürü bu sayıdaki üreticinin bile satışlarda zorlandığını görüyoruz. Şarap üreticilerinin ortak özelliği, şaraba duydukları tutku ve üretimin mali yüklerini taşımalarını kolaylaştıran münferit sermaye güçleridir. Büyük maddi beklenti içinde olmamaları, işlerini sürdürmelerini kolaylaştırmaktadır.
Bu çerçeve, endüstriyel üretici kabul edilebilecek ölçekte üretim yapan işletme sayısının iki elin parmak sayısını aşmamasına, dolayısıyla dünya şarap sektörünü ihracatla etkileyecek bir konuma gelememesine sebep olmaktadır. Ama Türkiye’nin mikro ve orta ölçekte şarap üretimi yapmaya hâlâ çok elverişli olan bir yapısı vardır. Bu konuda getirilen tüm kısıtlamalara ve zorlaştırmalara rağmen üretici sayısının artması, bunun işaretidir.
Şaraplık üzüm çeşidinde yaşanan düzenli artış ne sağlayabilir?
WAYANA öncesindeki işletmemizde 2014 yılında şarap servisi vermeye başladığımızda Türkiye’nin şaraplık üzüm olarak kaydedilmiş 26 üzümü vardı ve bunların 20 çeşidinden şarap yapılıyordu. Bu sayı 2025 yılında tattığımız yeni üzüm şaraplarını da eklediğimizde 80’in üzerine çıktı. Önümüzdeki yılarda da karşımıza gelecek, henüz farkında olmadığımız onlarca, belki yüzlerce yeni şarabımız var.
Genç jenerasyonların tercihlerinde deneyim odaklı etkinlikler büyük bir yer tutuyor. Türkiye, hem yerli hem yabancı şarap sever açısından eşi benzeri bulunmayan ve keşfedilmeyi bekleyen bir cennet.
Bize düşen tek görev, ölmeden gidilmesi gereken bu cennetin var olduğunu onların duymasını sağlamak.
Bağ rotalarının sayısının artması ve yetkinleşmeleri neler sağlayabilir?
Siyasete kurban edilen şarap turizminin ilk ciddi örneği, devlet desteğiyle Trakya Bağ Rotası olarak hayata geçirildi ve ölü doğdu. Bugün adı olan ama altı boş olan Trakya Bağ Rotası’nın güncellenerek yeniden yapılması gerekiyor.
Daha sonra hayata geçirilen Urla Bağ Rotası, sivil inisiyatif olarak varlığını geliştirerek ve başarıyla sürdürüyor. Son iki yılda Urla Bağ Yoluna daha az sayıda üreticinin yer aldığı Çal Bağ Yolu ve Lidya Antik Bağ Rotası da eklendi. Öte yandan konuşmaları süren Kapadokya, Truva ve Kalecik Bağ Rotası gibi girişimlerin de hazırlık çalışmalarının yapıldığını biliyoruz.
Türkiye’de yeni yeni ortaya çıkan bağ rotalarının ülkemizin hem arkeolojik ve etnografik kültür zenginliği hem de gastronomiyle entegre edilmesinden ortaya çıkacak müthiş bir potansiyeli olduğu aşikâr.
Şarabın ortaya çıktığı coğrafyanın bir parçası olmak ne demektir?
Türkiye, vahşi asmanın terbiye edildiği ve ilk şarabın yapıldığı coğrafyaya ev sahipliği yapıyor. Bu, ülkeler arası bir yarış değil tarihin bize hediyesi. Bugün dünya şarap tarihi yazıldığında Anadolu’yu bu içerikten çıkarmak demek, tarihin eksik yazılması anlamına gelir.
Türkiye’de akademik anlamda şarap tarihi yazımı bugüne kadar gerçekleşmedi. Umarız böyle bir çalışmayı yapacak koşullara bir gün ulaşırız.
Şarap tarihini henüz yazamamış olsak da ülkemizin sahip olduğu değerlerden yalnızca üç tanesini ve sadece bunlarla yaratılabilecek Anadolu şarapları kimliğini sizlere hatırlatmak isteriz:
Ankara Anadolu Uygarlıkları Müzesi, dünyada şarapla ilgili en çok sayıda arkeolojik buluntuya ev sahipliği yapan müzedir.
Anadolu, kutsal kitaplarda ilk bağcı olarak adlandırılan Hz. Nuh’un gemisinin karaya oturduğu yer olarak kabul gören Ağrı Dağı’na ev sahipliği yapar. Komşumuz ve şarap dünyasının yükselen yıldızlarından Ermenistan’ın tanıtım fotoğraflarında, Ağrı Dağı’nın Ermenistan’dan çekilen resimleri başı çeker.
Batı edebiyatının temelini teşkil eden Homeros Destanlarının geçtiği Truva, Çanakkale’dedir. Biz Anadolulu atalarımızın yaşadığı ve sonrasında kaleme aldığı İlyada ve Odyssea destanlarını kendimizin kabul etmeyiz.
TÜRK ŞARAP SEKTÖRÜNÜN ÖNÜNDE IŞIK VAR MI?
Eğer yukarıda sıraladığımız başlıklar bize umut vermiyorsa, bunun sebebinin yaşadığımız coğrafyanın bize yüklediği kadercilikte aramamızda fayda var.
Bu başlıkların başarılı olması, kamunun bunu desteklemesiyle elbette daha kolay olabilir. Ama bugün bu olanak yok.
Peki, o zaman devlet yapmadığı için şikâyet edip işi oluruna mı bırakalım?
Şarap sektörü için organize bir tanıtım programını hayata geçirebilecek vizyona, bilgi birikimine ve nitelikli insan envanterine sahibiz. Ama kolektif iş birlikleri konusunda başarılı olamadığımız da bir başka gerçek.
Türk şarapçılığı için hayata geçirilecek böyle bir kolektif model, belki kalıpları kırmamıza da hizmet eder.
Şarapla ilgili farklı adlar altında faaliyet gösteren sivil toplum örgütlerimiz var. Bu örgütlerin koordine çalışmalarıyla ortaya çıkarabileceğimiz çok şey var. Bunların en başında nelere sahip olduğumuzu anlatan analog ve dijital yayınlar geliyor.
Bu yayınlarla kendisini anlatmaya başlayacak Türk Şarap Sektörü, Türkiye’nin tanımaya değer bir destinasyon olduğunu anlatabilir ve ülkemiz, dünya şarap severlerinin haritasına kalıcı olarak yerleşen bir buluşma noktası olabilir.
Bu, bizim çocuklarımıza verebileceğimiz en güzel armağanlardan ve zenginliklerden birisi olacaktır.
Buradan adında ŞARAP geçen sivil örgütleri “ŞARABA EL VERMEYE” davet ediyoruz. Sektör paydaşları olarak kendi sahip olduğumuz gücün ne kadar büyük olduğunu çok kısa bir zaman dilimi içinde anlayacağımıza inanıyoruz.
SON SÖZ
Biz, küçücük yapımızla, yukarıda görmüş olduğumuz zenginliklerin sözcülüğünü yapmayı vazifemiz olarak görüyoruz.
Bizimki, karınca hızıyla Bağdat’a doğru yürümek anlamına geliyor. Hikâyenin sonunu da biliyorsunuz. “Sen bu hızla Bağdat’a varamazsın” diyenlere “O zaman Bağdat yolunda ölürüz” diyoruz.
Eğer sektör oyuncuları olarak kolektif bir kimlik oluşturmayı başaramazsak, ileride çocuklarımıza bir başka fırsatı daha nasıl heba ettiğimizi anlatmaya mahkûmuz ve muhtemelen Bağdat yolunda ölmüş oluruz.
Ama en azından şunu diyebiliriz: Elimizden geleni yaptık.