1923 yılında kurulan genç Cumhuriyet, sayıca az ama idealist bir kurucular topluluğu tarafından yönetildi. Cumhuriyet’in baş mimarı Atatürk, vizyoner kimliğiyle birbirinden çok farklı alanlarda çalışmalar yapılması konusunda yeni ülkenin itici gücü oldu. Osmanlı Devleti’nin okuma bilen nüfusunun yaklaşık %5, okuma-yazma bilenlerininse %2 düzeyinde olduğunu hatırlayacak olursak ne denli bilgi birikiminin zayıf olduğu bir toplum yapısından bahsettiğimiz daha kolay anlaşılır.
Genç Cumhuriyet zorlu güvenlik kararları almak zorunda da kalmıştır. Bunlardan birisi mübadele yani Yunanistan ve Türkiye arasında nüfus değişimi yapmak olmuştur. Bu değişimin en ağır faturasını ödeyen sektör bağcılık olmuştur. Osmanlı politikalarında şarap yapımı konusundaki izin Hristiyan azınlıklara verilmiş, Rum ahali hem bağcılık hem şarapçılık konusundaki bilgi birikiminin tek sahibi olmuştur. Mübadeleyle topraklarını terk etmek zorunda kalan bu nüfus, yüzyıllardır birikmiş bilgiyi de geride bırakmış ve bu bilgiye sahip çıkacak bir grup ortaya çıkmamıştır.
Tarımın öneminin bilincinde olan yönetici kadrolar bu açığı bağcılık ve şarapçılık konusunda eğitim almak üzere yurt dışına öğrenci göndererek ve deneyimli uzmanları ülkeye getirerek kapatmak istemişler ve bu çalışmalardan başarılı sonuçlar almışlardır. Ülkenin kuruluş yıllarındaki bu çalışmalarla bugün her şeye rağmen ayağa kalkmış ve bütün engellemelere rağmen gelişmeyi sürdüren bir şarap sektörümüz olduğunu görüyoruz.
Cumhuriyetin kuruluşuyla birlikte, Türkiye’de tarım modernizasyonu kapsamında bağcılık ve şarapçılığın geliştirilmesi hedeflenmiştir. Mustafa Kemal Atatürk’ün vizyonuyla, yerel tarımı güçlendirme çabaları arasında üzüm ve şarap üretimi önemli bir yer tutmuştur. 1923-1950 yılları arasında, devlet desteğiyle şarap üretiminde altyapı yatırımları yapılmış ve bağcılık sektörü geliştirilmeye çalışılmıştır.
Devlet Politikalarının Rolü
Bu dönemde, bağcılığa verilen önem, Tekel İdaresi’nin 1925 yılında kurulmasıyla pekişmiştir. Tekel, alkol üretim ve dağıtımını düzenlemek ve kontrol etmek için kurulmuş, şarap üretiminde kalite standartlarını artırmak için faaliyet göstermiştir. Devlet, yerel üzüm çeşitlerinin (örneğin, Öküzgözü, Boğazkere, Narince) korunmasını ve geliştirilmesini teşvik etmiştir. Bağcılık sektörünün desteklenmesi, yurt dışına öğrenci gönderilerek modern bağcılık tekniklerinin öğrenilmesiyle de sağlanmıştır
.
Yatırımlar ve Modernizasyon
1930’lu ve 1940’lı yıllarda, şarap üretiminin artırılması ve kalitenin yükseltilmesi amacıyla devlet eliyle şarap fabrikaları kurulmuştur. 1939’da Tekirdağ Şarap Fabrikası, 1943 yılında Atatürk Orman Çiftliği Şarap Fabrikası, 1944 yılında Nevşehir’de Ürgüp Şarap Fabrikası ve 1946’da Elazığ Şarap Fabrikası hizmete açılmıştır. Bu fabrikalar, çevrelerindeki bağcılık faaliyetlerini teşvik etmiş ve yerel ekonomiye katkı sağlamıştır. Aynı zamanda, Türkiye’nin farklı bölgelerinde yerel üzüm çeşitlerine uygun modern üretim teknikleri uygulanmıştır.
Yerli ve İhracat Pazarlarına Odaklanma
Bağcılık ve şarapçılığa yapılan yatırımlar, sadece yerel tüketimle sınırlı kalmamış, aynı zamanda uluslararası pazarlara açılmayı da hedeflemiştir. Türkiye, Avrupa pazarında rekabet edebilmek için modern şarap üretim teknikleri kullanarak yüksek kaliteli şaraplar üretmeye odaklanmıştır. Devletin bu alandaki desteği, yerel üzüm türlerinin korunmasına yönelik politikalarla da pekişmiştir. 2. Dünya Savaşı sonrasında yıkılmış Avrupa’da bağcılık ve şarapçılığın toparlanması konusunda çalışmalar yapılırken Türkiye bu çalışmaların bir parçası olmuş, 1946 yılında OIV Uluslararası Bağcılık ve Şarapçılık Örgütü’ne üye olmuş ve 1947 yılında Örgütün yıllık toplantısı Türkiye’nin ev sahipliğiyle İstanbul’da yapılmıştır.
Sonuç: Sürdürülebilir Kalkınmanın Temelleri
1923-1950 yılları arasında Türkiye’nin şarapçılığa yönelik politikaları, modernizasyon, kalite ve yerli üretime dayanmaktaydı. Bu dönemde kurulan fabrikalar ve yapılan yatırımlar, bağcılık sektörünün gelişmesine önemli katkılar sağlamış ve ilerleyen yıllarda Türkiye’nin şarap üretiminde söz sahibi bir ülke olmasına zemin hazırlamış ama 1950 sonrasında değişen politikalarla Türkiye bu hedeften uzaklaşmıştır.